6. "Falezler"
Bölüm Şarkısı:
Can Bonomo, Dem
•🧁•
Yorgunluktan öldüğüm bir günün sonunu dördüncü kattaki evime ulaşmaya çalışırken bayılmama çabaları vererek bitirmek üzereydim. Çantamın içinde daireler çizen parmaklarım anahtarımı bulmaya çalışıyordu. Nihayet bir soğukluk hissettiğimde anahtarımı bulup kapıyı açtım.
Salondan gelen televizyon sesi babamın orada olduğunu düşündürdü bana. Ailemizin en küçüğü ama en gürültülüsü olan beş yaşındaki Furkan muhtemelen çoktan uyumuştu. Ergenliğinin doruk noktasında olan lise birinci sınıf öğrencisi Ferda genelde bu saatlerde odaya çekilmiş olurdu. Ondan sadece bir yaş büyük olan ama onunla aynı anda okula başladığı için ikiz çocuklar gibi büyüyen erkek kardeşim Fırat da Ferda'yla paylaştığı ranzanın üst katında horluyordu diye düşünüyordum. Rutinimiz böyleydi akşamları. Gelişim ellerimde tatlılar olmadığı sürece kardeşlerimin dikkatini pek çekmezdi.
Annem ıslak elleriyle belirdi mutfağın kapısında. Sanırım bulaşıkları makineye yerleştirmişti ve şimdi kendine temiz bir havlu almak için hareket halindeydi. Bana baktı, ona baktım. Çıkardığım ceketi portmantoya asarken hâlâ göz gözeydik. "Feyza," dedi sonra. "Sen mi geldin?"
"Evet," diye fısıldadım bu kimsenin bilmemesi gereken bir sırmış gibi. "Ben geldim. Her gün aynı saatte geliyorum ya anne, niye telaşlısın sen yine?"
"Anne olunca anlarsın." Bütün anneler bir noktada birbirlerine benziyorlardı. Bazı kalıp cümleler uluslararası anneler kurulunda tartışılıp ülkelere dağıtılıyor ve hamilelik süreçlerinde anne adaylarına dağıtılıyordu bence. Başka bir açıklaması olamazdı bu klişeliğin.
Başımı sallayıp hiçbir şey söylemeden salonun kapısına doğru yürüdüm. Hedefim babama selam verip odama geçmek ve üzerimi değiştirmekti.
"Kızım," diye seslendi benden önce davranarak. Pervaza yaslanıp üçlü koltuğa yayılmış, arkasına iki minder ve yanına da kuruyemiş almış, tabaklardan birini göbeğinin üzerine koymuş babama baktım. Feyyaz Falez. Kendi ismi kulağa hoş geldiği için soyadımıza uyacak fonetikte bize adlar seçen ama ilk çocuk olan benim adım konusunda annemle bir tartışmaya girip herhangi bir sonuca varamayınca aman ikisi de olsun fikriyle hayatımı şekillendiren o adam. "Otur yamacıma da soluklanıver."
Ona olan sevgim, başka kimseye olan sevgime benzemezdi benim çünkü bilirdim, kimse onun kadar çok sevemezdi beni. Fazla şiş olmayan göbeğinin üzerindeki tabağı alıp kenara koydu ve doğrulduğunda yanına oturabilmem için bana yer açtı. O koltuk, televizyonu en iyi açıyla gördüğü için babamın favorisiydi.
Çantamı kenara bırakıp yanına gittim oturdum hemen. Saçlarımı öptüğünde tüm yorgunluğumun geçtiğini hissettim. "Yine mi koştun?" diye sordu huyumu bildiğinden. Terli olan alnım mıydı, hâlâ düzene girmeyen soluklarım mıydı bunu düşünmesini sağlayan bilmiyordum.
"Her zamanki halim." Gülümseyip yüzüme düşen saçları geriye doğru ittirdim. "Sen ne izliyordun?"
"Kız ben çok mutluyum bugün ya," dedi omzumu dürterek. Ona ne izlediğini sormama çok sevinmişti. Birileriyle konuşmaya ihtiyacı vardı sanki. "Bak öğlen izleyemedim de gece bültenini izliyorum şimdi. Programın tekrarını veriyorlar."
Televizyonda açık olan spor kanalına dönüp baktığımda yüz ifadem dondu kaldı çünkü orada gösterilen yerdeydim ben bugün. O masa, Doruk'un oturduğu masaydı. O reklam panoları, Doruk'un röportaj verdiği yere aitti.
Gözlerimi hızlıca babama çevirdiğimde telaşlanmamaya çalıştım. Kameraların tümü Doruk'a dönüktü, değil mi? Ben görünmüş olamazdım, olmamalıydım. Babama böyle bir organizasyona gideceğimden bahsetmemiştim. Bahsetsem kızmazdı ama ben söylememişken bir anda beni ekranda görürse kalp krizi geçirebilirdi. Bu yüzden çok panik oldum bir anda.
"Şu çocuk," dedi ama bir kulüp yetkilisinin yaptığı açılış konuşması vardı ekranda. Bu yüzden gösteremedi. "Bak bekle." Kumandalı eliyle televizyonu işaret etmeye devam ediyordu. Doruk'un yüzü ekrana geldiğinde elini salladı. "Heh, bu oğlan. Efes'le anlaşma imzaladı bugün. Altyapı oyuncusuydu, artık A takımla maçlara çıkacak."
Hadi ya...
"Yüzüne bakar mısın Feza? Nasıl da heyecanlı. Bizim böyle gençlere ihtiyacımız var işte. Biz kendi altyapımızdan böyle oyuncular yetiştirebilmeliyiz. Ben çok umutluyum Dorukhan'dan."
Ben de baba, ben de.
Başımı aşağı yukarı sallayarak, bir tepki vermemeye çalışarak dinlemeye devam ettim anlattıklarını. "Çok iyi yerlere gelecek, görürsün. Çok da güzel konuştu biliyor musun? Helal olsun ona."
Biliyorum babacığım ama sakın sorma nereden bildiğimi.
"Sen tanıyor muydun önceden de?" diye sordum alacağım cevaptan korkarak.
Babamın bir tamirci dükkanı vardı mahallede. Asıl uzmanlığı bilgisayarlarlaydı ama elinden her iş gelen adamlardan olduğu için çamaşır makinesinden çay makinesine kadar kablolu her şeyin tamirini yapabiliyordu. İşte o dükkânda bizim evdeki gibi büyük ekran bir televizyon vardı. Sırf hiçbir maçı kaçırmamak için almıştı onu oraya. Babamın basketbol tutkusu gençliğinde başlamıştı, bugün de katlanarak devam ediyordu. Fırsat yaratabildiğinde canlı izlerdi Efes maçlarını Sinan Erdem'de, yancı olarak da Fırat'ı ya da Furkan'ı seçerdi kendine. Ferda ve ben pek ilgili değildik.
Yani, birkaç gün öncesine kadar pek ilgili değildim.
"Tanıyordum tabii..." dedi beni şaşırtmayarak. "Küçüklüğünü bile izledim. Senelerdir bu kulübe hizmet veriyor, yanlış bilmiyorsam bir sezon falan başka bir takımda oynadı sadece. Onun dışında has Efes çocuğu yani. Sonra genç milli takımlarda da oynadı. Hep umudum vardı hep, çok sevindim buralara gelmesine."
Ferdi haklı çıkmıştı, babam Dorukhan'ın istatistiklerini sorsam ezbere önüme serebilecek kapasitede tanıyordu onu.
"Röportajda bile ablasından bahsetti. Çok vefalı, çok efendi bir çocuk. Allah'ın izniyle güzel bir kariyeri olacak. Yolu açık olsun."
Feyyaz Falez, dünyaya baba olmak için gönderilmiş bir adamdı. Babacan diye bir kelime olmasaydı bile insanlar ona babacan olduğunu söylerlerdi. Bu yüzden bu tepkileri bana abartı gelmiyordu, samimi olduğunu biliyordum. Doruk'un her daim arkasında olacak bir değil iki Falez vardı. Sadece ne babam ne de Doruk henüz bunu bilmiyordu.
"Anladım," dedim konuyu kapatabilmek için. Ailesi hakkında da fikir sahibi olduğunu düşünüyordum babamın. Bu kadar zamandır tanıyorsa verdiği röportajların bir kısmını da okumuş olmalıydı ve eğer ailesinden bahsetmişse bunu bana söyleyebilirdi. Özel hayatını didiklemek istemedim, belki bir gün bana kendisi anlatırdı eğer isterse. "Yolu açık olsun. İyi birine benziyor."
And the Oscar goes to me.
"Başını mı şişirdim?" Alnıma dudaklarını bastırıp iç çekti. "Ne yapayım kızım? Annen sıkılıp kaçtı yanımdan. Aç mısın sen? Bir şeyler hazırlayayım mı sana sen üzerini değiştirirken?"
"Yok." Akşam pişirilen yemeğin tenceresi itinayla dolaba kaldırılır, ben geldiğimde bir kez daha ısıtılırdı. Hep bu saatlerde geliyor olduğumdan akşam yemeklerini birlikte yiyebilmemizi kaçırıyordum. İşimin tek sevmediğim yanı ailemle geçirebileceğim vakitleri azaltmasıydı. "Bir iki abur cubur yer yatarım zaten. Sevdiğim bisküvilerden kaldı mı?"
"Hiç bilmiyorum, çatlak yumurtalara sor." Ferda ve Fırat oluyordu yumurtalar. Doruk'un röportajının kalan kısmını dinlemeye daldığımı babamın sesini yeniden duyana kadar fark etmedim. Kafasını kaldırmış, salonun kapısından tarafa çevirmişti boynunu. "Bak bak," dedi uzatarak. "Şu endama, şu güzelliğe bak. Dünyanın en güzel kadını değil de ne Feza, sen söyle Allah aşkına."
Annem altındaki uzun yeşil eteği, üzerindeki beyaz bol tişörtüyle salona girip tekli koltuğa oturduğunda yüzünde güller açıyordu. Böyle bir adamla evli olduğundan olsa gerek hiç yaşlanmıyordu seneler geçse de. Yüzü hiç değişmiyordu, sadece alnına birkaç çizgi ekleniyordu. "Şımarırım," dedi elinin üzerindeki beyaz kremi avuçlarına dağıtırken. Aşina olduğum çilek kokusu doldurdu etrafı bir anda.
"İstediğin kadar," dedi babam, gözlerini kısıp onun yüzüne bakarken. Aşkın var olduğuna en çok da ikisini izlerken inanıyordum. "Çerez yer misin? Bademlerin hepsini senin için ayırdım."
Seni seviyorum demeden sevdiğini söylemenin başka bir yolu da buydu bence.
Annem tabağı onun elinden aldıktan sonra kocaman gülümsedi. "Şu televizyonun sesini biraz kısabilir misin?" dedi sonrasında aynı gülümsemeyi koruyarak. "Furkan çok huysuz bu aralar. Zor uyudu, uyanmasın."
Babam sesi tek bir çubuk olana kadar kıstı. Mevzu bahis çocukları olduğunda televizyonun sesini tamamen kısıp dudak okuma yarışmasını kazanabilecek derecede yetenekli olabilirdi bile. Bu hayatta yapamayacağı hiçbir şey yoktu onun.
"Ne güzel olmuşsun bugün sen," dedi annem. Ceketimi çıkardığım için üzerimde askılı sarı, çiçek desenli cropla kalmıştım. O söyleyene dek farkında değildim bunun. "Sabah göremedim annem seni. İşler Visal'de nasıl ilerliyor biliyorum ama böyle sabahın köründe gidip gece yarısı dönmen beni huzursuz etmiyor değil."
"Visal'i bir sizin üzerinize yapamadı Firuzan Hanım," dedi babam. Firuzan Hanım bir nevi annemin öğretmeniydi. Tahtı da yavaş yavaş ben devralıyordum şimdi. Visal, Falez ailesi sayesinde işliyordu biraz da. Firuzan Hanım da bundan çok mutluydu. Bizi çok severdi.
"Ben üzerimi değiştireyim." Ellerimi dizlerime bastırıp doğruldum. Saçlarımı tek bir omzumda topladım ve anneme parmak uçlarımla bir öpücük attım. "İltifat için teşekkür ederim."
"Şuna bak sabahtan beri kafede koşturan benim sanki." Salondan çıktığımda babam arkamdan fısıldayarak konuşurken duyulmadığını sanıyordu. "Bu kızın akü gibi enerjisi var, uzun ömürlü. Kolay kolay bitmiyor."
"Maşallah de," dediğini duydum annemin. Ardından kendi odama gitmek için koridoru aşarken çocukların odasının önünde durdum ve aralık kapıdan uzattım başımı.
"Ayı!" Ferda, Fırat'ın ranzanın üst katından aşağı doğru sarkıttığı koluna vurdu. "Çikolatamı da mı sen yedin? Saklamıştım bir de."
"He," dedi Fırat, kalınlaşan ama henüz tam olarak oturmayan sesiyle. "Sakladığın şeyleri yemek daha zevkli."
Her an Ferda'nın sinirlenip Fırat'ın koluna tırnaklarını geçirebileceğini bildiğim için kendimi daha fazla saklamadan içeri attım adımımı. "Selam," dedim ve iki elimi öne doğru uzatıp kendimle tokalaşıyormuş gibi yaptım. "Hoş geldin. Hoş buldum. Nasılsın? İyiyim. Teşekkür ederim merak ettiğin için."
"Abla ya," dedi Ferda telefonunu kenara koyup kafasını ranzadan dışarı çıkartırken. "Duymadık geldiğini. Nasılsın?"
"Vövövö..." diye taklit etti onu Fırat yüzünü buruşturarak. "Sahtekâr seni, kalkmaya üşendim demiyorsun da." Ona sataşmayı bırakıp yatağında bağdaş kurdu. Kafası tavanın hizasındayken çenesini eğip bana baktı. "Abla ya," dedi kız kardeşim gibi. "Paran var mı be?"
Gözlerimi devirirken sesli bir kahkaha attım ve Fırat'ı işaret edip "En azından dürüst tepkiler veriyor," dedim Ferda'ya. "Neden lazım?"
"Playstation'a gideceğiz okul çıkışı. Belki bir de yemek yeriz. Valla başka bir şey değil, bizim çocuklarla takılacağız mahallede." Bana yalan söylemezlerdi. Bazen annemlerden sakladıkları bir şey olsa bile sırf vicdanları rahat etsin diye gelip bana anlatırlardı bu yüzden gözümün içine yavru köpek bakışları atarken doğru söylediğini biliyordum.
Çantamın fermuarını açıp cüzdanımı çıkardım içinden. "Neden babamdan istemedin?" diye sordum maddi durumumu yoklarken. Kendim için yaptığım harcamalar pek fazla değildi, bu yüzden kazandığım yetiyordu bana.
"Daha geçen gün kramponlarımı yeniledik," dedi Fırat elini ensesine atarak. "İsteyemem şimdi ondan."
Dört tane ellilik çıkartıp havaya doğru kaldırdım. "İdare eder mi seni?" Cüzdanımın içinde kalan miktara bakarken yüzümü buruşturmamak için çaba göstermem gerekiyordu. Maaşımın yarısını günlere bölüp alıyor, kalan yarısını tek bir günde hesabımda görüyordum. Savurgan biri olarak yetiştirilmemiştim. Bu yüzden ne zaman cebimden para çıkacak olsa onun gerçekten değen bir şeye çıkmasını isterdim ve kardeşimin gülümsemesi kesinlikle buna değerdi.
Ranzanın korkuluğuna tutunup aşağı sarktı ve alnıma dek eğilip şap diye öptü beni. Düşmesinden korktuğum için omuzlarından geri ittirdim bedenini.
Bakışlarımı kendini yeniden telefonla uğraşmaya veren Ferda'ya çevirdim. "Haftasonu da sana veririm."
Huyumu bildiği için bunu söylememi bekliyordu. Yumruk yaptığı elini kucağına doğru çekerek sevindi. Yeniden bir ona bir üst kattaki baş belasına baktım. "Yeterince şımardıysanız bana abur cuburlarımı verin şimdi."
"Hepsini Fırat yedi, benim sakladıklarımı bile."
Fırat'a kaşlarımı çatarak baktığımda daha fazla sırıtmaya başladı. "Ferda'nın sakladıklarını çaldım ama yemedim hiçbirini. Çalışma masamın ikinci çekmecesinde abla, al istediğini oradan. Çok teşekkür ederim. İleride bir işe girdiğimde ilk maaşımı sana vermezsem de adam değilim, hadi bakalım."
İnandırıcı gelmeyen cümlelerine takılmayıp sırtımı onlara döndüm ve bahsettiği çekmeceden sevdiğim çikolatalı bisküviyi alıp kapıya yöneldim. "Çok yorgunum, gidiyorum. Eğer gece yarısı kıkır kıkır gülmeye başlarsanız bir daha bankamatiğiniz olmam haberiniz olsun. Öptüm sizi."
"İyi geceler ablaaa," dedi Ferda beni geçiştirircesine.
"İyi geceler dünyadaki en sevdiğim insan, sen uyu diye şehirdeki tüm sesleri keserim ben. Ablaların gülü, canım, meleğim, güzel rüyalar gör İnşallah. Öpüyorum," dedi yalakalıkta sınır tanımayan erkek kardeşim. Işığı söndürüp kapılarını çekerek çıktım odadan.
Kendi odama girip kapıyı kapattığımda doğrudan kurtuldum üzerimdekilerden. Açık mavi, bulut şekilli pijama takımımı giyip Naz'ın geceleri mutlaka yüzüne sürmen gerek diyerek çantama attığı kremi de alıp banyoya gittim. Önce elimi yüzümü güzelce yıkadım ve kuruladım. Sonra gece geç saatlerde aynaya bakınca gelen hayatı sorgulama seansıyla baş başa kaldım.
Yaşadığım hayatı seviyor olsam da geleceğe dair kaygılarım vardı her genç gibi. Kendimi beş on yıl sonrasında görebildiğim tek yer Visal'in tezgahının arkasıydı. Bu benim için korkunç bir tablo değildi elbette ki. İnsan ait olduğu yerin hayalini kurardı ama kendimi bu kadar mı demekten alıkoyamıyordum. Çizmem gereken bir rota vardı ama bunu şekillendirecek kalemi henüz bulamadığımı hissediyordum.
Alnımdaki izlere, burnumun etrafında ne yaparsam yapayım geçiremediğim küçük siyah noktalara, çenemdeki sivilcelere baktım uzun uzun. Saçlarımı başımın üzerinde saçma sapan bir topuz yaparak tutturdum. Mora dönmeye yüz tutan gözaltlarımı yakından inceledim ve sonra kendi gözbebeklerimin içine baktım.
Sanki bu tüm cildimi iyileştirebilecek sihirli bir iksirmiş gibi Naz'ın verdiği kremi parmağımla aldım ve yanağıma bir N harfi çizdim. Gözlerimi kapatıp aynadan bu halimle bir fotoğraf çektiğimde kremi yaydırmadan bile önce Naz'a attım kendimi. Telefonu yeniden rafa bırakıp kremi yüzüme yaydırdım ve bir kez daha aynaya bakmadan çıktım banyodan.
Henüz çok uykum gelmemişti fazla yoğun bir gün geçirmiş olmama rağmen. Hâlâ Doruk'un imza gününe gittiğime inanamıyordum. Onun hakkında girilen haber başlıklarını merak ediyordum. Yatmadan önce bunlara bakar, biraz dizi izler ve sonra da sızıp kalırdım muhtemelen. Planım buydu.
Bisküvi paketini açıp yatağımın yanındaki çekmecenin üzerine koydum. Yumuşak battaniyemin içine girip sırtımı da yastıklarıma yasladım. Telefon ekranıma boş boş bakarken üstten gördüğüm bildirime tıklayıp WhatsApp'a girdim.
Naz'ım: Baş harfim alnında yazıyordu zaten demek artık yanağında da yazıyor
Naz'ım: Kabul et bebek sen bana biraz aşıksın
Bir cevap yazmadan önce kulaklıklarımı kulağıma takıp müzik uygulamasından arka fonda çalması için bir şarkı açtım ve yeniden döndüm sohbet ekranına.
Feza: Çok
Feza: Anlık gelir mi 🔥
On saniye bile geçmeden bir fotoğraf attı bana. Yurttaki çalışma masasındaydı. Telefonunu masanın üzerine yaslamış, kalemlerinin ve defterinin kamerada çıkacağı ve yüzünün az bir kısmının göründüğü bir açıdan çekmişti bu kareyi.
Feza: Oha saçların ne kadar da turuncu
Odanın karanlığı yüzünden saçlarının rengi görünmüyordu bile. Sadece masa lambası açıktı o da çizim defterine gölge yapıyordu.
Naz'ım: Senin kafanı bir yutarım görürsün
Naz'ım: Teşekkür ederim bunu görebilen tek kişisin
Feza: Ne demek efendim kolay gelsin iyi çizimler size
Naz'ım: Sana da iyi geceler, yarın öğlen görüşürüz
Sohbeti kapatıp arama motoruna Doruk'un adını ve soyadını yazdım. Yazılanları okumamın bu saate kalmasını istememiştim ama imza gününden çıkıp Visal'e gittikten sonra pek boş vaktim olmamıştı. Şimdi uygun bir zamandı işte.
'Şok transfer' başlığıyla açılmış, Efes formalı bir basketbolcunun yüzü blurlanmış bir gazete haberini gördüğümde yüzümü buruşturdum. Bu manşetler ilgi çeksin diye ne yapacaklarını şaşırıyorlardı. Başarılı bir basketbolcunun yüzünü gazetenin üçüncü sayfasında gösterilen bir katil gibi bulanıklaştırmak çok anlamsızdı bence.
Habere tıkladım yine de. İlgili olan kısmı bulabilmek için abartısız ekranı üç dakika kaydırmam gerekti. Bu paragraflarda ligin ilk yarısında Efes'in kaç puan topladığı, hangi maçlarda zorlandığı gibi bir sürü oradan buradan toplama bilgi vardı. Nihayet o paragrafı bulduğumu sandım ve okuduğumda kaybettiğim zamana üzüldüm.
'Ve sakatlanan oyun kurucu yerine transfer edilen isim altyapıda yetişen Dorukhan Falay oldu.'
Hadi canım!
Çok yardımcı oldun, teşekkürler gecegazetesi.
Çıkıp başka bir siteye tıklayacağım sırada bir bildirim daha düştü üstten. Doruk ismini görünce sanki odamda bir kamera varmış da onun hakkında araştırma yaptığımı görebilirmiş gibi telefonu yatağıma fırlattım. Anın şokunu atlatmaya çalışırken bir bisküvi tıkıştırdım ağzıma. Attığı mesajın içeriğini okumamıştım ama bildirim sesleri duymaya devam ediyordum. Hâlâ yazıyordu.
Kulağımda çalan şarkıya vermek istedim odağımı mesaj bildirimleri devam ederken. Can Bonomo diyordu ki O gözler bana bir baktı, bir yandı bir söndü şehirler.
Sakince telefonumu elime almaya çalıştığım sırada şokumu atlatmış olmayı umdum. Bu saatte onu araştırdığımı bilemezdi. Bir anda saçma sapan şeyler düşünmüştüm. Can Bonomo durmadı, devam etti. Al beni çek götür uzaklara, aşk neymiş görsün alem.
Melodisi beni hep keyiflendirirdi bu şarkının. Bu yüzden gülümseyip omuzlarımı melodiyle uyumlu olacak şekilde oynattım ve bu üzerimdeki saçma endişeyi de çekip attı. Bildirim çubuğunu kaydırıp üzerine tıkladım.
Doruk: Selam Feza
Doruk: Umarım rahatsız etmiyorumdur
Doruk: Az önce aktif olduğunu görünce uyumadığını düşünüp yazdım ama saat de biraz geç oldu tabii
İkinci ve üçüncü mesaj arasında bir dakika vardı.
Doruk: Acelesi yok ama çektiğin fotoğrafları atacaktın ya hatırlatayım dedim
Doruk: Yorgunsundur gerçi sabah da atabilirsin
Doruk: Hiç atmayabilirsin de ama atarsan sevinirim yani
Doruk: Öyle işte
Yanaklarım ağrıdığında fark ettim sırıttığımı. Hâlâ çevrimiçiydi. Mavi tikim açıktı, bu yüzden attıklarını gördüğümü biliyor olmalıydı. Hızlıca klavyemi açtım.
Feza: Selam Doruk ve hayır rahatsız etmiyorsun
Feza: Tamamen aklımdan çıkmış fotoğrafları atmak kusura bakma hemen gönderiyorum şimdi
Doruk: Estağfurullah
Mesajını üstten okuyabildim çünkü galerimdeki fotoğrafları işaretlemekle uğraşıyordum. Toplu bir şekilde göndere bastığımda onun yeni forma numarası kadar fotoğraf gönderilmeye başlandı tek tek.
Feza: Birkaçı net değil ama kimisi çok güzel çıkmış
Doruk: Çıkışta çocukların plan yaptığını bilmiyordum seni visale bırakamadığım için kusura bakma tekrardan
Doruk: Acele bir veda etmek zorunda kaldım
Belli ki derdi çektiğim fotoğraflar değildi. Bu sadece esas mesele için bir aracıydı. Asla takıldığım bir konu olmamasına rağmen onun içi hâlâ rahat etmemişti.
Feza: Sana çok alındım Doruk
Doruk: Gerçekten mi
Doruk: Ben de seninle birlikte öğrendim planlarını yemin ederim. Seni de davet etmek isterdim ama tanımadığın bir ortamda rahatsız hissedebilirsin diye düşündüm. Özür dilerim tekrardan çok ayıp oldu.
Çok kibar birisiydi. Jet hızıyla uzun bir açıklama yazısı yazmıştı bana tüm o çekingenliğini kenara bırakıp. Bu beni mümkünmüş gibi daha çok gülümsetti.
Feza: Yok hâlâ çok alınığım
Feza: Bir kahve ısmarlarsan geçebilir belki
Beni imza törenine davet etmişti. Onunla kahve içmek istemem çok da tuhaf kaçmazdı bence. Yakınında olmayı seviyordum, bu yüzden sıradaki karşılaşma planımızı benim yapmamda bir sakınca olmadığını düşünüyordum.
Muhtemelen Naz bunu başka yere çekip kafama vurur, yaptığım şey yüzünden utanırdı ama yine de ben henüz bir utanma hissetmiyordum.
Doruk: Yarın çift antrenman yapacağım ve sonraki gün maç için İzmir'e uçacağız takımla. Döndüğümde sözüm olsun mu?
Feza: Olsun madem
Feza: Maçınız hangi takımla?
Sanki bu sorunun cevabı bana çok şey katacakmış gibi merakla beklemeye başladım. Muhabbeti başlatan o olduğu için uzatmak da bana düşüyordu. Kendisini bana mesaj attığı için rahatsız hissetsin istemiyordum.
Doruk: Karşıyaka
Doruk: Muhtemelen ben henüz oynamam ama kadroda olurum diye düşünüyorum
Feza: Anladım
Feza: Yarın yorulacakmışsın ben seni tutmayayım. Gitmeden sen de senin telefonundan çekindiğimiz fotoğrafları atabilir misin acaba?
Birkaç saniye geçti geçmedi, fotoğraflar belirdi önümde. Dört taneydi. İlk kez inceleme fırsatı buluyordum. Dirseğinden açtığı kolunu öne doğru uzatmıştı. Lila ceketim lacivert gömleğine değecek kadar omuz omuzaydık. Benim yüzümde utangaç bir gülümseme vardı, yanaklarım biraz kırmızı çıkmıştı. Doruk da gamzesi belli olacak şekilde içten gülümsemişti kameraya.
Doruk: Ağzım burnum yamuk çıkmamış çok şükür
Doruk: Sadece birinde gözüm kapalı çıkmış bunu imha edersek sevinirim
Feza: Ben dördünü de gayet beğendim
Feza: Teşekkür ederim Doruk, iyi geceler sana
Bir buçuk dakika kadar yazıyor gözüktü ve nihayet bana gönderebildi son mesajı.
Doruk: Asıl ben teşekkür ederim bugün yanımda olduğun için, sana da iyi geceler
Yüzümde asılı kalan gülümseme, uyusam bile oradan silinmeyecekmiş gibi hissediyordum. Şimdilik uykum yoktu, merak ettiklerim vardı. Haber sitelerini kaldığım yerden gezmeye devam edecek, Twitter'de adını aratacak ve Instagram'da Efes'in resmi hesabının paylaştığı postlara bakacaktım.
Oldukça bilindik bir gazetenin onun için attığı başlığı görmek bile göğsümü kabartıyordu.
Genç yıldız artık Efes'te parlayacak.
Basketbol Gençler Ligi'nde yıldızlaşan 19 yaşındaki Dorukhan Falay jenerasyonunun en özel isimlerinden biri olarak nitelendiriliyordu. Genç basketbolcu sezonun kalan yarısı için Efes'le bir kontrat imzaladı. Artık altyapıda değil, A takımda oynayacak.
Aşağıya ona ait bir resim bırakılmıştı. Milli formaylaydı Doruk. Kırmızı şort, kırmızı askılı. Eski bir fotoğraf değildi, geçen yaza ait bile olabilirdi. Saçları şimdiki halinden biraz daha kısaydı sadece. Sahada, maç sırasında çekilmiş bir fotoğraftı. Çatık kaşlı, full odaklı bir ifadeyle top sektiriyordu.
Gereğinden fazla detaylı baktığımı fark ettiğim an haber sitesini bırakıp Instagram'ı açtım. Bir araştırma yapmama gerek kalmadan anasayfama düştü aradığım şeyler. Takımın hesabını takibe aldığımı unutmuştum. Bu yüzden ana sayfamda onun imza atarkenki fotoğrafını görmek beni afallattı.
Gülümsemişti ama poz vermek değildi bu, kameraman her kimse en doğal anını yakalamıştı o imzanın. Kaydırmalı bir posttu, ikinci fotoğrafta 15 numaralı yeni formasını tutup kaldırıyordu. Yanında da kim olduğunu bilmediğim bir adam gülümsüyordu. Postun altında yuvada doğan yuvada kalır yazıyordu ve sonunda bir ev emojisi vardı.
Yorumlara girdiğimde dikkatimi çeken ilk şey imzada tanıştığım kıvırcık çocuk Bekir'in hesabıydı çünkü her yeri tek başına doldurmuştu. Bir satır alev emojisi atmıştı. Sonra bir başka yorumda büyük harflerle 'Kardeşşşş' yazmıştı.
Mavi tikli hesaplardan başarılar dileyenler, tebrik edenler vardı ve iki tanesi babamın bana efsane olarak anlattığı basketbolculardandı. Doruk bunları okuduğunda kim bilir ne kadar sevinecekti.
O bir şey paylaşmış mı diye meraklanıp bu kez onun profiline girdim. Tam olarak otuz saniye önce atmıştı.
Bu postta benim uzaktan çektiğim fotoğraflardan biri vardı. Altında sadece yeni başlangıçlar yazıyordu.
Efes'in paylaştıkları, onu çeken profesyonel kameralar ya da medyada dolaşan harika kareler yerine benim arka plandaki sandalyelerden birinde otururken anısı kalsın diye çektiğim fotoğrafların arasından birini seçmişti paylaşım yapmak için.
Anısı artık onun kendi hesabında da kalacaktı.
Gülümsüyor olduğumu fark ettim. Sayfayı bir kez yeniledim ve postunun altına gelmeye başlayan yorumlarda gezdirdim gözlerimi. Henüz çok yeni olduğu için fazla yoktu, bu yüzden hepsini okuyabiliyordum. Bekir yine koşarak soluğu burada almıştı ve yorumları alev emojileriyle dolduruyordu. Bir kızın oha bu kimmiş yazdığını gördüm ve sayfayı bir kez daha yenilediğimde o yoruma gelen beğeni sayısı bir anda dokuz olmuştu.
Yeniden gülümsemesine bakarken beğenip beğenmemeyi düşündüm. Sonra düşünmenin çok saçma olduğuna karar verdim. Zaten birkaç dakikada yüzlerce beğeni alıyordu. Ben de iki kez tıkladım ekrana öylece. Ardından takip etmemin de mantıklı olduğunu düşündüm. Takipçi sayısı Efes post attığı andan bu yana artmaya başlamıştı. Bir kişi daha artmasını sağladım hesabının.
Naz çok kızacaktı.
Ya da çok mutlu olacaktı, bilmiyordum.
Zaten o bildirim yığınının içinde Doruk'un beni fark etmesi imkansızdı, bu yüzden rahattı içim.
Gözlerimi kapatıp çalan şarkıyı değiştirdim. Ağzıma bir bisküvi daha attım ve paketin kalan kısmını döndürüp hava almayacak şekilde komodinimin üzerine bıraktıktan sonra yatar pozisyona geçip yüzümü tavana doğru çevirdim.
Bir süre yalnızca dinledim. Günün en sevdiğim anlarından biri bu tatlı yorgunluğu uzanıp müzik dinleyerek üzerimden atışımdı. Huzuru hissettiriyordu bana. Gürültüden uzaklaşmamı sağlıyordu. Güvenli alanımdı benim.
Uyku yavaş yavaş sararken bedenimi, başımın altındaki yastıklardan birini çekip kolumu üzerine attım ve sağıma doğru döndüm. Bu esnada telefonumun ekranı bir bildirim geldiği için aydınlandı. Ekranı kaydırıp bildirime diktim gözlerimi ve bu, kalbimin tam ortasına düşen bir çığ oldu benim için. Karlar altında kaldım ama o karlar soğutmak için değil, beni yakmak içindi.
dorukhanfalay, fey.falez'i takip etmeye başladı.
🏀🧁🏀
Ben ciddi ciddi kaossuz, sakin ilerleyen, huzur dolu bir kurgu yazıyorum. Sizin kadar şaşkınım.
Nasılsınız? Malum olaylar yüzünden bayağı uzak kaldık, sizi özledim.
Bölümü sevdiniz mi? Falez ailesinin her bir ferdini tanımış olduk. Feyyaz Falez'in Doruk hayranı olması da bambaşka bir mevzu tabii...
Dilerim en kısa zamanda tekrar görüşürüz (erişim engelleri bende travma bıraktı, söz vermeye korkuyorum artık) O gün gelene dek kendinize iyi bakın. Sevgiler 🧡
Ayy çok güzel bir bölümdü
YanıtlaSilAyrıca belirtmeliyim ki F harfi ile başlayan bu kadar isim mi varmış dedim okurken jwgduwgsjqhska hepsi bir araya toplanmış
YanıtlaSilFeyyaz Falez'i çok sevdim çok tatlı bir adammm
YanıtlaSilDoruk'un Feza'nın çektiği fotoğrafı post atması çok hoşş
YanıtlaSilAy bayıldım bölüme daha çok Dorukhan please
YanıtlaSilYA COK GUZELDI COOIKKKKKK YERIM 💗💗💗💗💗💗
YanıtlaSilYa ben bu kitaba aşık olmuş olabilir miyim soruyorum sadece
YanıtlaSilBende hak ettiği değeri almio
Silİnstagramda gördüğümde bu takip olayını aradan bi süre geçecek uzaklaşacaklar feza beni unutmuştur düşüncesiyle takip atacak falan sanmıştım öyle olsa da tatlı olurmuş ama bunu da beğendim böyle sakin bi hikaye okumak çok iyi geldi 🤍
YanıtlaSilÇok güzellldiiiiiiiiiiiiiiii
YanıtlaSilÇok iyi yaa
YanıtlaSilBir solukta tam 6 bölüm üst üste okudum çok iyi çok sevdim bu kitabı
YanıtlaSilBen dönüp dolaşıp soluğu bu kitapta alıyorum. Safe place🥰
YanıtlaSilAYAYAYAYAYA
YanıtlaSil