26. "Dolu Koltuklar"
Bölüm şarkıları:
Eminem, Till I Collaps
Eminem, Lose Yourself
Imagine Dragons, Enemy
Katy Perry & Kanye West, E.T.
•🧁•
Elimde çiçeklerimle eve gittim.
Ferda beni kapıda karşıladı. Elimdeki çiçekleri görünce bir anda müthiş bir oyunculukla elini alnına bastırıp bayılıyormuş gibi yaparak kendini yere bıraktı ve sonra çıkan patırtı sesi yüzünden bütün Falezler kapıya çullandı.
Ferda yattığı yerden kıkır kıkır gülerken ben utanıp elimle yüzümü gizledim. Fırat'sa odasından koşturarak gelmiş, Ferda'nın güldüğünü görünce ayağının ucuyla onu tekmelemişti. Furkan altta kalanın canı çıksın oynadığımızı sanıp Ferda'nın üzerine bir deniz yıldızı gibi kollarını ve bacaklarını açıp atladığında "Abi!" dedi hevesle. "Sıra şimdi de sende ama yavaş ol."
"Almış kızımıza çiçek," dedi annem, babamı gülerek dürterken. Yerde debelenen çocuklarını görmezden gelmeye alışkındı. O yüzden Furkan'ı altına çekip gıdıklamaya başlayan Ferda'ya takılmamıştı. "Lokum gibi çocuk. Nasıl düşünceli."
"Sorma," dedi Fırat. "Tam seveceğim diyorum kızın biri mutfağından fotoğraf atıyor bu çocuğun. Akşamına da ablama çiçek alıyor. Buldu tabi saf kızı, kandırır kandırır durur artık."
Yüzümdeki gülümseme solarken çiçeklerimi bir kenara bırakıp montumu üzerimden çıkardım hızlıca. Kalbim kırıldığı için uzaklaşmak istemiştim ortamdan. Açıklama yapmak istemiyordum. Birilerinin gördüğünü tahmin etmiştim ve olayın aslını herkese anlatmayı planlayarak gelmiştim buraya ama kelimeler boğazıma dizilmişti.
"Fotoğraf eski," dedi babam, net bir sesle. "Yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için de ablanla fotoğraf attı bahsettiğin çocuk." Nereden bildiğini soracaktım ama o daha hızlı davrandı. "Paylaşım yapmadan önce izin aldı benden."
Telefon numarasını istediğinde bunu gerçekten yapacağını düşünmemiştim. Olayı birinci ağızdan duyması için babamı aramıştı. Doruk, yanlış anlaşılmaktan ölesiye korkuyordu.
"Velev ki fotoğraf yeni olsun, kandırsın ablanı," dedi babam yönünü Fırat'a çevirerek. "Ablandan yine de saf diye bahsedemezsin sen. Moralin bozuksa ya gel sebebini anlat ya git kendi içinde yaşa. Ona buna bulaşarak geçmez çünkü, haberin olsun."
Babam bizi ne kadar severse sevsin hiçbirimizin evdeki saygı çerçevesini bozmasına izin vermezdi. Özellikle anneme ve bana söylenen en ufak şeyi bile kafasına takar, bu yüzden diğerlerini sık sık uyarırdı. Kendisine söylense kolaylıkla sineye çekebileceği şeylerin ikimizden birine söylenmesine hiç tahammülü yoktu.
"Özür dilerim," dedi Fırat. "Ama delirdim baba. Twitter'de ablama sallayan hesaplara küfür edip durduğum için hesabım askıya alındı, yeni açtığım hesaptan devam ediyorum ben de."
"Aferin," dedi babam ama bu kızgın değil gurur duyan bir aferin tonlamasıydı. "Bir dahakine akıllılık edip ikinci hesabından küfür et. Ana hesabını yakma."
"Sen öyle mi yapıyorsun?" dedi annem kaşlarını havaya kaldırarak.
"Tabii ki hayatım," dedi babam. "On sekiz yaşındaki kızımın göğsünü kalçasını dert edinen orospu çocuklarını itin götüne sokmayacağımı mı düşünüyorsun?"
Ferda yattığı yerden, ben dikildiğim yerden onun bu ani beliren ve sözlerine vuran öfkesine şok olmuştuk. Furkan'ın yanında bu şekilde konuştuğu için annemden fena halde azar yiyecekti babam. "Feyyaz!" dedi annem aynı saniye. "Nasıl konuşuyorsun çocukların yanında?"
"Kızına saf denmesine bile tahammülü yok bu adamın," diye babamı savunmaya başladı Fırat. "Her kelimesinde o kadar haklı ki. Neler yazıldığını görmüş olsan acillik olmuştun anne."
"Ne olmuş?" dedi Ferda da kafasını yerden anında kaldırarak. "Ben görmedim."
"Önemli değil," dedim bunun için oturup ağlamamışım gibi. Ailemin önünde böyle bir konuyla bulunmak, onları o yazılara maruz bırakmış olmak çok zoruma gidiyordu. "Çiçeklerime bakın, ne kadar güzeller."
"Çok güzeeel!" dedi Furkan. "Sen daha güzelsin abla."
Ferda, onun saçlarını sertçe karıştırıp başının üzerine büyük bir öpücük bıraktı. "Aferin, adam olacak çocuksun sen.
Annem olayın ciddiyetini babamın yüz ifadesinden yeterince kavramıştı. Bu yüzden hızla yönünü bana çevirdi ve neler yazıldığını bile sormadan önce "Sen iyi misin?" dedi bana yaklaşarak. Omzuma dokunduğunda bedenime bir ürperti yayılmıştı. "Elalemi kafana takmıyorsun değil mi annem?"
"Takmıyorum," dedim. "Ama yorucu bir gündü. Odama gidip dizi izlerim biraz."
Annemle babam, konuyu üstelememeleri gerektiğini düşünmüş olmalılardı. Zaten babam Doruk'tan işin doğrusunu öğrendiği için soracak fazla soruya sahip değildi. Muhtemelen doğrudan Doruk'la yüzleşerek almıştı cevaplarını.
Geceyi tek başıma geçiririm sanmıştım. Ferdi beni Visal'den çıkış saatime denk gelecek şekilde aramış, olayları benden dinlemişti. O da Fırat ve babam gibi küfürleriyle Twitter'de uzun mesai harcamıştı. Ben otobüsteyken Instagram'dan gelen bildirimleri panelden takip etmiştim. Hoşuma gittiğini bildiği sayfalardan komik videolar yağdırmıştı üzerime. Onun attıklarını izleyerek başladım geceme ve sıra dizi izlemeye geldiğinde kapım tıklatıldı.
Fırat ve Ferda'nın elinde büyük bir dilim ıslak kek vardı. Üzerine Hindistan ceviziyle F harfi yapmışlardı.
Güle oynaya içeri girip yatağıma oturduklarında ağlamaya başladım.
Bozuk olan moralimi düzeltmek için kardeşlerimin tek gülümsemesi yeterliydi. Sırtını yaslayacağın bir kişi bile büyük bir nimetken bende aynı kandan olduğum üç tane vardı.
"Ben bazı tweetleri okudum ve seni çok kıskandıklarını düşündüğümü söylemek isterim," dedi Ferda. "Senin gibi doğal güzeli görünce kudurmuşlar balım. Bırak arkandan konuşmaya devam etsinler, şanın yürür."
Fırat'ın bakışları Ferda'nınkilerin aksine yumuşak değil, öfke doluydu. "Ağlama," dedi sert bir sesle. "Hep olacak böyle şeyler. Alış bunlara. Üzme kendini. Milleti kafaya takmamayı öğrenmen gerekiyor."
"Doruk'un postunun altında çok yakıştığımızı düşünenler de olmuş. Herkes beni çirkin bulmuyor galiba," dedim ama gözlerim hâlâ dolu doluydu.
Keyfimi yerine getirmek için benimle oturup Supernatural bile izlediler. Ben Fırat'ın göğsüne yaslandım, Ferda benim karnıma koydu başını. Ekranda Sam belirdikçe Ferda'nın bu diziye başlamak konusunda fikirleri netleşti. Ben Dean'in hastasıydım. Fırat da göz devirip oflaya puflaya sıkılıyor gibi davrandı ama dizideki aksiyon çok geçmeden onu da içine çekmişti.
Uyumak için odalarına gittiklerinde saat 2'ye geliyordu. Yarı cumartesi olduğu için erken yatma dertleri yoktu. Bu yüzden ikisinin odada bir süre daha takılacaklarını tahmin ettim. Bir de Fırat gitmeden önce bir ara telefonuna bakarsın demişti bana. Attığı mesajda yarın Doruk'un maçına gelemeyeceği, hocasının yanında olacağı yazıyordu. Babamı nasıl kandıracağını merak ediyordum çünkü gelmeyerek onun ayıp ettiğini düşünecekti.
Doruk'tan da mesaj geldiğini gördüm. İki saat kadar olmuştu atalı ama ben bizimkilerleyken hiç bakmamıştım telefonuma.
Doruk: Dört koltuk ayarlayabildim ama Bekir gelmeyi çok istiyor
Doruk: Biletlerden birini ona versem olur mu?
Doruk: Sonradan telafi ederim söz. Çok mahcup hissettim kendimi ama Fenerbahçe maçı olduğu için dolmuş her yer. Ben de çömez olduğum için kafama göre hareket edemiyorum.
Doruk: Öyle işte Feza. Hep beraber gelmek isterseniz bir sonraki maça yeniden denerim şansımı. İlla buna gelmek zorunda değilsiniz sonuçta.
Feza: O koltuklar boş kalmayacak sevgilim
Feza: Teşekkür ederim biletler için, yarın görüşürüz.
🌸
Annem, babam ve ben Sinan Erdem'de yan yana dizilmiştik.
Ferda, Furkan'a bakma görevini üstlenmişti ve Doruk'un numarasını benden rica edip maçı televizyondan takip edeceğine dair ona bir mesaj yollamıştı. Açtığı spor kanalının önünde Furkan'ı elinde basketbol topu tutarken çekmiş, onu Doruk'a atmıştı. Bunu biliyordum çünkü Doruk aynı fotoğrafı bana iletip altına Maç çıkışı onu parka götürmek için gelsem çok mu geç olur? Dişlerim kamaşıyor resmine baktıkça, yazmıştı. Ben de buraya gelene kadarki yolda annemlerden gizli gizli sırıtıp durmuştum.
Üç bilet olayı, Fırat'ın kurtarıcısı olmuştu. Bu sayede babama bir açıklama yapmasına gerek kalmamıştı ama ona evde olmayacağını da söylememişti. Gizli gizli bu işleri çeviriyor olması beni rahatsız etse de onun kararlarına saygı duymaya çalışıyor, kendisi paylaşmak isteyene kadar sırrını saklamaya devam ediyordum.
Babam üzerindeki Ivan Reyes imzalı formasını göğsünü gere gere taşıyordu resmen. Annem, babamın Efesli tişörtlerinden birini çalıp İspanyol paça pantolonuyla kombinlemiş, boynuna da takılarını dizmişti. Tepesinden topladığı saçlarıyla bugün çok güzel görünüyordu. Ben de başta Doruk'un formasını giymeyi düşünmemiştim, bu yüzden mavi bir kazakla çıkmıştım odamdan ama babam beni şöyle bir süzmüş, "O oğlanın forması sanki yok sende, neyi kimden saklıyorsun artık," demiş ve beni odama geri yollamıştı. Böylece yine sırtımda 15 numarayı taşıyordum.
Bekir henüz gelmemişti, biz erken davranmıştık. Benim geçen seferkinde oturduğum yerde değildik ama burası o sandalyelere en yakın olan tribündü ve biz de o tribünün en önündeydik. Yanımdaki boş koltuk Bekir'inkiydi. Babamın yanındaki koltukta oturan isimse beni gülümsetti.
Bu o kel abiydi.
İşin garibi, kel abi sandalyesine otururken birden durmuş ve babama baktığında "Feyyaz Falez?" diye sormuştu. Babam kafasını sertçe kaldırıp tepesindeki o abiye baktığında "Aaa," demişti. "Efes'in yaveri?"
Kel abinin Twitter kullanıcı adının bu olduğunu öğrenince annemle birbirimize yaklaşıp sessizce kıkırdamıştık. İkisi birbirini profil resimlerinden tanıyorlardı. Anladığım kadarıyla birkaç kez ortak tartışmalara girmişlikleri, birlik olup ona buna sallamışlıkları vardı.
Kel abiye babam eşiyle ve kızıyla geldiğini söylediğinde abi bize bakmak için kafasını kaldırdı. Göz göze geldiğimiz an beni tanımıştı. "Aaa," dedi. "Sen şey değil misin?"
Cümlenin devamı neydi acaba? Doruk'un Real'e attığı son üçlükten sonra öpmeye kalktığı kız? Maçı izlerken heyecandan bayılmak üzere olan kız? Evde oturmuş sakin sakin maç izleyen babasına tatlı bir sürpriz yapmış olan kız? "Evet," dedim. "Oyum ben."
"Sen tanıyor musun Dorukhan'ı?" diye sordu kel adam, babama dönerek. İsmi Nazım'dı, ona artık kel adam demeyi bırakmam gerekiyordu.
"Evet," dedi babam düz bir yüz ifadesi ve sabit bir sesle. "Tanışıyoruz."
Annem kulağıma yaklaşıp "Damadım dememek için zor duruyor," dediğinde kendi kendine gülmeye başladığı için elimi sıkarak omzuma doğru eğdi başını. Tatlı parfümünün kokusu burnuma dolarken gülüşlerine eşlik ettim.
Babam gülüp durduğumuzu görünce gülümseyerek bize doğru dönmüştü. Sonra anneme ve bana bakarak nereden bildiğini sorgulayamayacağımız bilgileri tek tek aktarmaya başladı. "Size ilginç bir istatistik vereyim. Doruk, altyapı kariyerinde Fenerbahçe'ye karşı oynadığı maçların tümünde 13'ten fazla sayı bulmuş. Biliyor muydunuz, zamanında Fenerbahçe Doruk'a teklif götürmüştü ama sonra Okan katıldı takıma. Birileri Doruk'un reddettiğini söylüyor olsa da onun böyle bir açıklaması yok. Konu hakkında konuşmamayı seçtiğini hatırlıyorum. Okan'a başarılar dilemişti sadece."
İkimizin de hiçbir fikri olmadığını zaten bilen babam, laf olsun diye sormuştu. Onu dikkatle dinlediğimizi fark edince garip bilgiler serisine hız kesmeden devam etti. "Sahaya hep sağ ayağıyla giriyor. Isınma sırasında mutlaka bir kez potanın altında durup fileye iki eliyle değiyor. Numaralar anons edilmeye başladığında sıra sıra sahaya çıkar ya oyuncular, altyapıdayken bir tane takım arkadaşıyla el sıkışırdı hep. Onu yapmadan çıkmazdı maça."
"Benim o," dedi yan tarafımdan bir ses. Üzerime düşen gölgenin kaynağına bakmak için başımı yukarı doğru kaldırdım. Bekir, tam tepemde dikiliyordu. "Merhabalar, ben Bekir. Dorukhan'ın garip totemlerini daha detaylı bir şekilde size anlatabilirim dilediğiniz zaman. Ve evet her zaman el sıkışır, göğüs çarpışırdık. Güzel günlerdi."
"Hoş geldin Bekir." Onun koltuğu olduğunu bildiğim yere montumu koymuştum. Oturabilsin diye hızlıca çekip kendi kucağıma aldım. Yanıma çöktüğünde "Selam Feza," dedi o da. "Forman ne güzelmiş."
Bir anlığına utandım. Annem lafa atlayana kadar ne diyeceğimi bilememiştim. "Sen yakın arkadaşı mısın bizim oğlanın?"
"Sizin oğlan mı..." Bekir kocaman gülümsedikten sonra üzerindeki Efes armalı hırkasının fermuarını açtı. "Dorukhan bunu duymuş olsa kendini yerden yere yuvarlardı sevinçten. Evet efendim, ben en yakın arkadaşı olduğumu iddia ediyorum ama onun haberi var mı emin değilim. Siz de Feza'nın ablasısınız herhalde."
Laubali tavrı annemi güldürürken babam "Önümüzdeki sezon seni de orada göreceğiz," dedi sanki Bekir'i senelerdir tanıyormuş, onu kendi elinde büyütmüş gibi bir inançla.
Bekir beklemediği bu cümleyi babamdan duyunca anlık olarak ona bakakaldı. Ardından hızlıca "İnşallah," dedi. "Beni zaten bu sene Doruk'u aldılar diye almadılar bence. Hem altyapı büyük güç kaybederdi hem de onun ve benim A takımda aynı anda olmamız Euroleague'nin diğer takımları için fazlasıyla haksız rekabet olurdu." Alaya vuruyor, dalga geçmeye çalışıyordu ama gözleri, tek bir hayalin ışığıyla parlıyordu.
Tam ikisi arasındaki sohbete katılacaktım ki telefonumun bildirim ışığı yanıp söndü. Gözlerimi ekrana indirdiğimde mesajın Doruk'tan geldiğini görür görmez üzerine tıkladım.
Doruk: Sevgilin maça ilk beşte başlayacak
Doruk: İLK BEŞTEYİM?
Doruk: BU SEFER BENCHTEN GİRMEYECEĞİM
Doruk: Bu bir Euroleague maçı ve ben ilk beşteyim
Doruk: Arkana yaslan ve sadece izle bebeğim, bu gece benim gecem
Hitap şekli yanaklarımın ısınmasına yol açarken heyecanla kafamı kaldırıp "İlk beş başlıyormuş!" dedim. "Baba, ilk beşteymiş!"
Babam küçük gülümsemesini daha da büyümeden zorlukla bastırıp boğazını temizledi. "İyi," dedi sadece. Sonra diğer tarafına döndü ve kel abiyle bir şeyler konuşmaya devam etti.
Annem "Yani oyuna direkt girecek, değil mi?" diye sorarken Bekir heyecandan ne yapacağını bilemeyip ayağa kalkmış, sonra geri oturmuştu. "Kardeşim," dedi. "Benim kardeşim. Koydu kafasına, ilk beşin garanti ismi yapacak kendini. Bugün olmazsa yarın olacak ama bir gün mutlaka olacak."
Gururdan domino taşları gibi üst üste devrilmezsek iyiydi.
"Olacak," dedim ve parmaklarımı klavyeye yerleştirdim. Isınmaya başlamadan önce görür müydü, vakti hâlâ var mıydı bilmiyordum ama yazmadan duramazdım.
Feza: AAAAĞĞAĞĞAĞAAAA
Feza: BAYILACAĞIM ŞİMDİ
Feza: Başarılar başarılar başarılar
Feza: Çok seviyorum seni
Çok geçmeden cevap geldi.
Doruk: Ben de seni
Doruk: Bu arada Ferdi'ye söyle, grip olmadım :)
Neden ona böyle bir şey söylemem gerekiyordu ki? Anlamadım ama istediğini yaptım. İkisi arasında ne geçtiğini maçtan sonra sorgulardım.
Fenerbahçe oyuncuları ısınmak için sahaya çıktıklarında Anadolu Efes taraftarlarının bir kısmı tarafından ıslıklandılar. İki takım arasındaki rekabet, ligin diğer takımlarının arasından ayırıyordu onları. Fırat bir keresinde futboldaki Galatasaray ve Fenerbahçe derbilerinin bu ligdeki karşılığının Fenerbahçe Efes maçları olduğunu söylemişti. Yalnızca Türkler değil, Avrupa'nın farklı noktalarındaki basketbolseverlerin de gözleri bu mücadeleye çevrilmiş olmalıydı. Ekran başında kaç insanın nefesini tuttuğunu merak ediyordum.
Shaw ve Lukas'ın kapıdan koşarak sahaya çıktıklarını gördüm. Onları Alex, Milosevic ve Ivan abi de takip etti. Ivan abinin kolunun altındaki kişiyi görünce dudaklarım kulaklarıma varana dek iki yana kıvrıldı.
Bugün beyaz formalarıyla sahadalardı. Doruk, uzayıp alnına dökülen saçlarına siyah bir bant takmıştı. Onu ilk defa bunu yaparken gördüğüm için gözüm uzun bir süre bandın üzerinden kavislenip öne doğru dökülen saçlarına takılı kaldı. Sağ kolunda da siyah bir kolluk vardı. Beyaz çoraplarını baldırlarına kadar çekmiş; yüksek bilekli, su yeşili ve açık bir pembenin iç içe geçmesiyle oluşan gördüğüm en muhteşem ayakkabı olabilecek güzellikte bir çift ayakkabı giymişti
Ivan Reyes, onun omzunu sıktığında Doruk gülümsedi. Bu temastan rahatsız olmaması bile onu ne kadar sevdiğini anlamamı sağlıyordu. Dişleri gözükecek kadar büyük bir kahkaha attı Ivan abi ona ne söylediyse. Ardından ikisi ısınmak için sahaya adım attılar. Doruk kafasını bizim oturduğumuz yere çevirdiğinde burada olacağımızı bilmesine rağmen adımları duraksadı. Annemin iki elini birden kaldırıp salladığını görünce gülmeye başladım. Neredeyse sahanın içindeydik, bizi görmemesi zaten imkansızdı ama annem yine de yerimizi bildirmek istemişti ona.
Gözleri babama doğru kaydığında Doruk mahcup bir tebessümle dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini sıkıca kapattı. Bu, buraya geldiği için ona teşekkür etme şekliydi. Babam, "Sıpa," dedi düz bir suratla ve Doruk'a bak işine der gibi bir işaret yaptı eliyle. Bunu yaparken gülmeden duramadı.
İşine bakmadan önce dönüp bana baktığında avucumu kalbime kapatmıştım. O bunu yapamazdı ama ben yaptım. Babam kel abiyle konuşurken elimi dudaklarıma götürüp Doruk'a bir öpücük yolladım. Öyle tatlı utandı ki karşımda olsa herhalde onu öpücüklere boğardım. O da bana göz kırptı ve ısınmak için karşı tarafa dizilen arkadaşlarının yanına gitti.
"Yuh," diye fısıldadı Bekir kulağıma. "Gözümün önünde birbirinizi seviyorsunuz." Birlikte gülüştük ama bu çok uzun sürmedi çünkü Bekir, zaman geçsin diye Instagram'a girdiğinde karşısına çıkan storyi görür görmez kafasını kaldırıp bana baktı.
Beril de Alara da maçtaydı. Oturdukları tribünden dudak büzmeli bir fotoğraf paylaşmışlar, sonra da sahada ısınan tüm oyuncuları alacak şekilde bir fotoğraf eklemişlerdi. Köşede bizimkileri izlemeye geldik notu vardı.
"Yemin ederim zavallılık bu kadarı," dedi Bekir. Onun bu tepkisine şaşırdım çünkü yakın arkadaş olduklarını sanıyordum. "Yapıştı, bırakmıyor. Kafayı yemiş. Takıntı haline getirdi iyice." Annemler bizi duymasın diye fısır fısır konuşuyordu. Fotoğrafa bir kez daha baktım ve nerede oturduklarını anlamaya çalıştım. Benchler bizim karşımızdaydı ama fotoğrafta onların ön taraflarında kalıyordu. Bu da demek oluyordu ki karşı tribünde bir yerdelerdi. Açı hafif çapraz olduğu için az buçuk oturdukları yeri tahmin edebildim. O tarafa döndüğümde onları bulmam zor olmadı. Alara'nın oldukça güzel bulduğum kendine has tarzı, göze çarpmayacak gibi değildi.
İkisinin de gözlerinin üzerimde olduğunu fark ettim. Az önce Doruk'un dönüp baktığı yerde benim olduğumu görmüş olmalılardı. Başımı sağa çevirip bizimkileri kontrol ettim. Annem Doruk için nazar duası okurken babam sohbetini koyulaştırmıştı. Yani kimsenin ilgisini çekmiyordum. Gülerek Alara ve Beril'e baktım, ardından yine tatlı tatlı gülerek onlara orta parmağımı salladım.
Gözlerimi dikkatimi çeken tek isme çevirdim ve her bir hareketini takip etmeye odaklandım. Ondan başka hiçbir şey umurumda değildi. Kalpleri kömürden kara iki kızın moralimi bozmasına izin vereceğim bir günde değildik. Bu gece, sevgilimin gecesiydi.
"Doruk az önce Okan'dan tarafa baktı," dedi Bekir. "Ama Okan kadroların anons edileceği anı bekliyor herhalde sarılmak için." Dikkatini dağıtan şey, Lukas'ın bizim tarafa doğru koşması oldu. Isınmaya devam ediyorlardı. Şut kullanacaktı, topu yerde sektiriyordu. Bekir iki elini ağzının etrafına sarıp "Love you Lukaaaas!" diye bağırana kadar her şey normaldi. Lukas onun sesini ayırt edip omzunun üzerinden bizim tarafa döndüğünde gülerek başını iki yana salladı, ardından şutunu gönderdi ve işaret parmağını Bekir'e çevirerek geri geri koşup uzaklaştı bizden.
"Ay delisiniz," dedi annem. "Üç yaşında falan mısınız siz? Yiyeceğim hepinizi."
"Koskoca eşeklerin yaptıklarına bak," dedi babam da gülerken. "Boy iki metre de olsa fayda etmiyor büyümeye işte."
Kadroların okunacağı an geldiğinde tribünler tıklık tıklım olmuştu. Önce yuhalamalar ve ıslıklar eşliğinde Fenerbahçe oyuncuları çıktı sahaya teker teker. Babam, kel abi ve Bekir de bağıranların arasındaydı. Annem "Yazık değil mi, gencecik çocuklar," demiş ve başını öne eğmişti. Doruk dışında öyle çok genç oyuncularla dolu değildi aslında saha. Otuzlarını doldurmuş adamlar da vardı, yirmi beşlerinde en iyi dönemlerini yaşayanlar da, otuz yedisinde kariyerinin son demlerindeki oyuncular da. Onlar bu tür baskılara alışkınlardı, hiçbirinin ıslıkları annem kadar kafasına taktıklarını sanmıyordum.
Sıra Efes'e geldiğinde ışıklar söndü, taraftarlar flaşlarını yaktı ve tepemizdeki büyük ekranda oyunculara yapılan bir edit bangır bangır çalan şarkının eşliğinde oynamaya başladı. Bu sırada mavi ışıklandırma salonu kaplıyordu. Atmosfer içimi kıpır kıpır yapan cinstendi ve Bekir'in çalan şarkıya bağıra çağıra eşlik edişindeki heyecan yerimde durmak konusunda zorluk çekmeme yol açıyordu.
Derken, o an geldi. Herkesin ismi tek tek anons edilirken tüm seyirciler de anonsa eşlik ettiler.
0 Numaraaa, Aleeex Peterseeen!
2 Numaraaa, Emiiir Varajiiic!
7 Numaraaa, Kaptaaaan Ömer Baysaaal!
9 Numaraaa, Shaaaw Axeeel!
Bu adama hâlâ biraz dibim düşüyor olabilirdi. Annem kolumu dürtüp "Bu eskiden seninkiydi, değil mi?" diye sorduğunda durumu Bekir de öğrenmiş oldu. O da kolumu dürttü ve gülerek "Şşh," dedi. "Öyle miydi cidden? Aramızda kalır."
"Ona hayranım," dedim. Hayrandım demedim. Bu bitecek bir şey değildi. Avrupa'nın en iyi oyun kurucusundan hayranlıkla bahsetmemek imkansızdı.
13 Numaraaa, Giraaay Gürbüüüz!
Doruk'un sırasının geldiğini biliyordum ama babamın ayağa kalkacağını bilmiyordum. Annem yalnızca bir saniye ona baktı, sonra hemen ayağa kalktı. Babam elini onun beline sararken ben de ayağa fırlamıştım ve Bekir de bize katılmıştı. Dördümüz, ellerimizi hızlı hızlı birbirine çarparak Doruk'un adı anons edilirken onu ayakta alkışlamaya başladık.
15 Numaraaa, Dorukhaaan Falaaay!
Bu kadar insanın onun adını bağırması eminim ki ona da büyüleyici geliyordu ama sanırım bizi ayakta görmesi, tüm bu seslerin ötesindeydi. Üzerine düşen ışıkla birlikte koşarak sahaya girdiğinde diğer arkadaşlarıyla sıra sıra el çakıştı, en son bize yakın olan kısımda durdu ve elini kalbinin üzerine götürüp hafifçe öne eğildi. Gözlerim çoktan dolmuştu. Babamın gururla kabaran göğsü, annemin şefkatli bakışları ve Doruk'un mahcubiyet dolu gülümsemesi beni bütün maç boyunca durmaksızın ağlatabilirdi.
Bekir parmaklarını dudaklarına götürüp kulağımı sağır edecek bir sesle ıslık çaldı ve "Kardeşiiim!" diye bağırdı. Ardından arkasındaki tribünlere doğru dönüp yumruğunu salladı. "Benim kardeşim!"
Kadronun kalanı okunurken yerimize oturmuştuk. Ekranda sıra sıra beliren isimleri hep bir ağızdan bağırmaya devam ettik.
22 Numaraaa, Oleeeg Miloseviiic!
24 Numaraaa, Lukaaas Greeen!
28 Numaraaa, Mateooo Moraaa!
30 Numaraaa, Araaas Dinçsoooy!
35 Numaraaa, Ivaaaan Reyeees
Ve 44 Numaraaa, Nikolaaa Boriiis
Oyuncular, diğer takım oyuncularına doğru yürümeye başladığında ışıklar da açıldı. Kimileri el sıkıştı, kimileri sarıldı. Doruk, gülerek ve neredeyse koşar adımlarla Okan'a doğru ilerliyordu ama Okan sanki onu görmemiş gibi arkasını dönüp Mateo Mora'nın elini sıktı.
"Dalga mı geçiyor?" diye sordu Bekir hayretle. "Görmedi herhalde."
Okan sonra dönüp Doruk'a baktı ama sarılmak yerine yalnızca elini sıktı. Herkes gibi.
Doruk'un yüzündeki afallama fark edilmeyecek gibi değildi. Bir zamanlar maçını seyretmek uğruna buluşmamızı erken bitirdiği o çocuk onun yüzüne bakma tenezzülünde bile bulunmamıştı. Afallaması kısa sürdü. Yüzüne bir gülümseme astı ve başını sertçe sallayarak bunu kendi içinde kabullendi sanki.
"Kıskançlıktan götü yanmış bunun," dedi Bekir. Sesine hakim olma çabası yoktu. Öfkesi ona annemlerin varlığını bile unutturmuştu. "Şuna bak, bu yaptığı yemin ederim ayıp."
"Belki cevabını sahada alır," dedim kendimi gülümsemeye zorlayarak. "Onlar çok yakın arkadaşlar diye biliyordum, o kadar şaşırıyorum ki."
"Aaa," dedi annem. "Şu Okan'la mı?"
Bekir başını salladı. "Yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi aslında. Altyapıdayken su sızmazdı aralarından. Okan yerine Doruk'un Fener'e yükselişi bile bozmamıştı aralarını. Dorukhan bir kere bile ağzını açmadı, sadece alkışladı. İşler tersine dönüp de ışıklar Dorukhan'a çevrilince kudurmuş köpek."
"İyi oldu iyi," dedi babam. "Dorukhan beslenir böyle şeylerden."
"Çok doğru," dedi Bekir. "Bizimkinin hırsı ona buna benzemez. Bambaşkadır."
İlk beşler sahaya dizildiğinde Euroleague marşı çalmaya başladı. Efes'te Oleg Milosevic, Ivan Reyes, Mateo Mora, Paul Anthony ve Doruk başlayacaktı oyuna. Fenerbahçe ise beş yabancısını sürmüştü sahaya.
Marş bittikten sonra Doruk gidip fileye dokundu. Hava atışıyla oyun başladı, ilk hücum hakkı Fenerbahçe'ye geçti ve ben dizlerimi heyecanla birbirine bastırdım. Fenerbahçe'nin sert savunma yapan bir takım olduğunu biliyordum. Özellikle 13 numaralı uzunlarının dış şut özelliği de vardı. Beklenmedik anlarda kaldırıp üçlük atabilen birisiydi. 7 numaralı oyuncuları tam bir blok canavarıydı. Ona sosyal medya duvar diyordu. Bizde ise bu görevi Ivan Reyes üstleniyordu.
Derken ilk hücumda Ivan abi sıçrayıp kocaman eliyle topu resmen tokatladı. Sahaya bu kadar yakın olunca oyuncular gözüme daha da iri geliyordu. Doruk'un onların yanında kısa kalması komikti. Sanki takımın haylaz çocuğu oydu.
Hızlı bir paslaşmanın ardından oyunu kursun diye top Oleg Milosevic'in eline geçti. Milosevic, anlamadığım bir el işareti yaptı. Doruk o işaretin ardından sol köşeye geçti ve Oleg'in attığı pası onu savunmak için hareketlenen iki kişiye rağmen üçlüğe çevirmeyi başardı.
"Sol köşeler," dedim ne dediğimi bile bilmeden. "Sol köşeden kaçırmaz ki. Boş yere koştular o kadar savunmaya."
"Senin objektifliğini yiyeceğim şimdi," dedi Bekir. "İyi izle lan Okan. Kaldır o kafanı da izle oturduğun yerden bu çocuğu, belki bir şeyler öğrenirsin."
Mateo Mora yaptığı mükemmel savunmayla rakibin çizgiye basmasına sebep olunca hücum hakkı yeniden Efes'e geçti. Bu kez Doruk, içeriye cut yaparak iki oyuncuyu üzerine çekti ve alanı boşalttı. Kendisine açık koridor bulan Paul Anthony rahatlıkla bir turnike bırakınca Efes oyuna 5-0'lık bir skorla girmiş olmuştu.
Fenerbahçe cevap vermekte gecikmedi. 13 numaralı, aşırı yakışıklı oyuncularının bulduğu hızlı üçlükle skoru 5-3'e taşıdı.
Oyun inanılmaz hızlı akıyor, seyircileri ilk saniyelerden bile zevkten delirtiyordu. Devamlı bağırışlar, tezahüratlar, Efes bandosu davula vurdukça takımın adını haykırışlar yükseliyordu salonda. Kel abi ve babam ahirete uzanacak bir kankalığa adım atmışlardı. Doruk, oyunun beşinci dakikasında şut sırasında kendisine faul yapıldığı için serbest atış çizgisine gidecekti. Annem, yere düşen Doruk'u görünce ellerini dizlerine vurmuş, "Ama bu kadarı da olmaz ki," demişti çünkü 33 numara giyen oyuncu, Doruk'u resmen yere devirmişti.
Oyuncu değişikliğiyle birlikte oyuna giren Lukas, koşarak Doruk'un başına geldi ve ona elini uzattı. Kalkması için aldığı küçük yardımın ardından Lukas'ın omzunu sıkan Doruk, serbest atış çizgisine gitti. Hakem topu ona verdiğinde yalnızca bir kez yerde sektirdi, ardından hanesine bir sayı daha yazdırdı. Diğer serbest atışı da sayıya çevirdiğinde çizgiden 2/2 isabet oranıyla ayrılmış oldu. Kafasını babama çevirdi, güldü ve koşarak savunmaya döndü.
"Belli ki serbest atış çalışmış," dedi babam keyiften dört köşe halde. "Takdir bekliyor bir de bacaksız. Atacaksın tabii, işin ne?"
İlk çeyrek o kadar su gibi akıp geçti ki ne zaman on dakikanın tükendiğini anlayamadım. Basketbolda bir çeyrek on dakika olsa da çok daha fazla zamana tekabül ediyordu çünkü faullerle, serbest atışlarla, kenardan topu oyunu sokmalarla oyun fazlaca duraksıyordu. Bu yüzden göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş gibi hissetmem garipti.
Doruk, ilk çeyreğin son bir dakikasında koç tarafından kenara alınsa da ikinci çeyreğe yine oyunda başladı. Aras denilen çocuk da onunla beraber oyuna girmişti. Bekir bana Doruk'un onu pek sevmediğini söylemişti. Nedenini sorgulayacağım sırada Okan'ın da oyuna girdiğini görmemle dikkatim dağıldı. Top bir anda onun eline geçmişti ve doğrudan potaya bakıyordu. Bu sırada takım arkadaşına bir no-look pas vermeye çalıştı ama Doruk onun ruhunu ezbere biliyormuş gibi bunu önceden sezmiş, bir anda kolunu uzatarak parmak uçlarıyla topu çelmişti.
İteklediği top, Lukas'ın önüne düştü. Lukas onu yerden alırken Doruk hızla yarı sahayı geçti ve Lukas'ın havaya bıraktığı topu havada yakalayıp smaçlayarak müthiş bir alley-oop'a imza atmış oldu.
O iki eliyle tutunduğu potada sallandıktan sonra yere inerken tüm salon kafayı yemişti.
Bağırdığımın farkında değildim, boğazım acıyordu. Doruk, yere iner inmez hocasından tarafa döndü. Savunmaya doğru geri geri koşarken birleştirdiği iki parmağını şakağına yasladı ve ona bir selam gönderdi.
Sen misin beni oyuna almayan demekti bu. Oyuna almadığın çocuğa dön bir bak demekti. Bundan sonra beni kenarda tut da görelim demekti. Her şey demekti.
Gözlerindeki meydan okuma herkeseydi.
Aurası başımı döndürmeye başlamıştı.
Yalnızca sayı bulmuyordu. Sürekli koşuyor, adam eksiltiyor, bazen perdeleme bile yapıyor ve arkadaşlarına alan açıyordu. Fenerbahçe savunmayı sertleştirdikçe Efes oyuncuları isabet bulamamaya başlamıştı ama Doruk'un enerjisi hiç bitmiyordu. İçinde patlamaya hazır bir volkan vardı da nasıl boşaltacağını bilemiyor gibiydi. Sanki aynı saniye birden fazla yerdeydi. Sağ köşede görüyordum onu, Fenerbahçe bir anda top çalıyordu ve sonra anında sahanın diğer tarafına gidiyordu.
Potaya doğru yükselirken kendisine çarpan bir omuzla birlikte Doruk hem elinden topu kaçırdı hem de kolunun üzerine sertçe düştü. Babam ve yanındaki abi ayağa fırlayıp sportmenlik dışı faul anlamına gelen hareketi yaparak hakeme bağırıyordu. Tribündeki çoğu kişinin aynı halde olduğunu fark ettim. Annem neredeyse ağlayacak gibi duruyordu ve ben de Doruk yerde yatmaya devam ettikçe telaşlanmıştım. Sol omzum sızlıyor gibi hissediyordum.
"İyi mi?" diye sordum Bekir'e. "Çok sert düştü."
Değil sportmenlik dışı, normal faul bile çalınmadı az önce yaşanan pozisyona. Doruk öfkeyle ona uzanan ellerden yardım almayıp ayağa kalktığında hakeme doğru yürüdü. Omzunu ovuştururken bağırarak bir şeyler söylüyordu. Koç ona sanırım daha fazla konuşmaması için bir uyarıda bulundu ama Doruk susmadı. Kendini açıklama çabasıyla hararetli mimikleri de devreye girdiğinde arkasında bir el onu omzundan tutup geriye doğru çekti. O el Okan'a aitti.
Doruk beklemediği temasla birlikte sinirle arkasını döndünce Okan onu omzundan ittirip sahanın kenarında duran Fenerbahçeli oyuncuyu işaret etti. Oyunun başlaması için onu susturmayı deniyordu.
"Yok artık," dedi Bekir. "Bunu yapmaması gerekiyordu."
Ben bir an için ne olduğunu anlayamadım ama Okan, kendisine dik dik bakan Doruk'u bir kez daha oyuna ittirmeye çalıştığında Doruk bir adım daha ona doğru atıp burnunun dibine girdi ve ikisi resmen kafa kafaya gelmiş oldu.
"Ona bu şekilde dokunmamalı," diyordu Bekir yanımda. Ben anın adrenalini yüzünden ne hissedeceğimi şaşırmıştım ama onun adına bu kadar iyi giden bir maçta kavgaya karışmaması gerektiğini biliyordum.
Babam bu sırada "Yapmasın," diye mırıldandı kendi kendine. "Okan hak ediyor ama yapmasın."
"Teknik faul yiyecek," dedi annem, babamın karısı olduğunu belli ederek. Belki ilgisini çekmiyordu ama çok fazla maça maruz kalmıştı. Terimleri öğrenmiş olmalıydı. Doruk için çok endişeli görünüyordu. Kavga çıkacak olsa sanki ayırmaya diye o koşacaktı sahaya.
"Orospu çocukluğunun lüzmu yok," diye söylendi Bekir yanımda. Normal şartlarda aşırı sempatik bir çocuktu ama şu an o halinden eser yoktu. "Doruk'u bu şekilde ittiremez, bilerek yapıyor haysiyetsiz."
Fenerbahçe oyuncuları Okan'ı, Efes oyuncuları Doruk'u geri çekmeye çalıştı. Aralarının iyi olmadığı söylenen Aras bile Doruk'un önüne geçmiş, bir kavga çıkmadan ikisini ayırmayı denemişti. Ne yazık ki bu, Doruk'un teknik faul yemesine engel olamadı. Salondaki çığlıklar kulaklarımı acıtıyordu. Herkes hakemlere sesleniyor, yuhalıyor ve ıslıklıyordu. Büyüyen kaos salonu bir elektrik hattına çevirmişti.
Doruk'un yediği teknik faulden doğan tek serbest atışı Fenerbahçe'nin 13 numaralı oyuncusu kullandı. Ardından top da onların sahasından oyuna sokuldu ve üç sayılık isabetleriyle birlikte dört sayılık bir hücumla dönmüş oldular savunmaya.
Efes'in açtığı fark eriyip 2 sayıya düşmüş oldu böylelikle.
Efes'e kalan hücum süresi yalnızca 5.4 saniyeydi. Topu oyuna Lukas soktu. Aras yakaladı ve Doruk'a fırlattı. Logoya doğru koşan Doruk, ikinci çeyreğin son saniyesinin içindeyken topu kaldırıp potaya doğru attı.
Bu tür clutch üçlüklere beni Stephen Curry alıştırmıştı ama şu saniyeden sonra Stephen Curry, Doruk'un yanında halt etsindi
Topun potadan geçmesiyle birlikte bütün salon ayağa kalktı. Lukas, Doruk'la göğüs göğüse çarpıştı. Benchte yumruklar havaya uçuştu. Doruk, iki yumruğunu yanında sıkarak koşarken başını hafifçe yukarı doğru kaldırdı. Gözleri Bekir'i buldu. Bekir, iki elinin de üç parmağını havaya kaldırmıştı. İkisi birbirlerine bakarlarken aynı anda bağırmaya başladılar.
Kalbim, sıktığı yumruklarından birinin içindeydi. Duyduğum hayranlık, gözlerimden akıyor olmalıydı. Karşımdaki tablo duvarıma asmalıktı. Maç sonrasında bu an paylaşılırsa eğer, onu afişe bastırıp dolabımın kapağına falan yapıştırmam şarttı.
Oturduğum koltuğa erimiş olabilirdim.
"Ne oldu Okan?" diye bağırdı kel abi. "Bir rengin attı gibi.
Annem "Kız yavaş," diye fısıldadı kulağıma doğru. "Gözlerinden kalpler çıkartıp durma, minik oğlanımı göremiyorum alanımı kapatıyorsun."
Birileri Doruk'un sırtına vurdu, birileri el çakıştı. Küçük bir kutlamanın ardından on beş dakikalık ara için soyunma odalarına doğru ilerlerlerken Doruk dönüp bana baktı. Gözlerimiz birbirine değdiği an tüm bağırışlar yine durdu sanki. Ne dediğini duymama gerek yoktu. Dudaklarından dökülen kelimelere aşinaydım. "Senin için," demişti gözden kaybolmadan önce.
Onu görmek için ben şimdi nasıl on beş dakika bekleyecektim? Ara vermesek olmaz mıydı?
"Had bildirici," dedi Bekir. "Yargı dağıtıcı. Bilet kesici. Son Fenerbahçe bükücü. Aslan kardeşim.
Kafamı beni izlediklerinden emin olduğum ikilinin olduğu kısma doğru çevirip kahkaha attım. Beril ve Alara'nın keyfi çok kaçmış gibiydi. Bizimkiler başlığı ile paylaştıkları fotoğrafın Okan ve Doruk'un burun buruna gelişinin ardından nasıl sosyal medyada konuşulacağını düşündüm. Kendilerini yanlışlıkla rezil etmişlerdi.
Tüh, çok üzülmüştüm.
Babam, son üçlüğün etkisinden yeni yeni çıkabiliyordu. Bana bakıp "Eh," dedi. "Fena oyuncu bulmamışsın."
Bu tavırları çok komikti
"Shaw ve Oleg diyordun ama şu an ben sadece Doruk görebiliyorum," dedi annem. "Avrupa'nın en iyi oyuncusunu yeniden seçebilir miyiz? İsmi Doruk olan birinin zirvede olmaması saçmalık."
"Kız annen de senin kadar objektifmiş," dedi Bekir. "Sizi Dorukhan'a anlatırken çok eğleneceğim."
Ben de onunla bu maçı konuşurken çok eğlenecektim
İkinci yarı başlamak bilmedi bir türlü. Zaman geçsin diye yapmadığım şey kalmadı. Bunlara Instagram'a bir story atmak da dahildi. Maç anında Efes'in paylaştığı Doruk'un basketlerinden birini hikâyeme ekleyip üzerine alev ve kırmızı kalp emojisi eklemiştim. Ardından yeniden saniye sayma işime geri dönmüştüm.
İkinci yarıya da benchte oturarak başlamadı Doruk. Süre aldığı her saniyenin hakkını vererek oynuyordu. Belki haklıydı Bekir, belki objektif olamıyordum ama yemin ederim Doruk diğerlerinin arasında parıl parıl parlıyordu. Maça değil de bir savaşa odaklanmış gibiydi. Terden sırılsıklam olmuş tutamları saç bandının üzerinden sağa sola dağılmıştı. Yuvarlak omuzları terden parlıyordu. Yine her köşedeydi. Hem hücuma katkı sağlıyor, hem savunmada enerji harcıyordu ve biraz bile yorulmuş görünmüyordu.
Maçı iliklerine kadar hissediyordu. Sabaha kadar oynansa sabaha kadar hiç dinlenmeden oynayacak güce sahip gibi duruyordu.
Fenerbahçe'nin koçu oyuncularına sağlam bir fırça çekmiş olmalıydı ve muhtemelen istediği şeylerden biri devamlı olarak Doruk'a ikili sıkıştırma yapmalarıydı. Doruk sürekli iki kişi tarafından savunuluyordu ama oyunu okuma yeteneği sayesinde boş oyuncuyu bulmayı başarıyordu. Hücumlar bir süre Lukas üzerinden aktı fakat bir noktada Fenerbahçe gaza bastı. Üçüncü çeyreğin ortalarına gelirken Efes'in ribaund toplayamamasıyla birlikte Fenerbahçe ikinci şans sayıları bulmaya başladı ve bir anda 3 sayı farkla öne geçmiş oldular.
Efes'in koçu molayı işaret etti. Sahadaki beşimizin hepsi karşı karşıya koçun önüne dizildi. Koç bağırıyor, elindeki tahtaya vuruyor, büyük bir hararetle bir şeyler anlatıyordu.
"Topu Doruk'a vermelerini söylüyor," dedi babam. Yüzünde kocaman bir gülümseme olduğunu gördüğümde şaşırıp kaldım. "Saha içi liderliğini Doruk'a bırakacak, topa yön vermesini isteyecek."
"Oleg ve Shaw'ın olduğu takıma 19 yaşındaki Doruk liderlik yapacak," dedi Bekir. Birazdan gerçekten de ikimizden birisi bayılıp kalacakmış gibi hissediyordum. "Bambaşka biri Feza. Şu an takımda bütün ruhuyla oynayan tek kişi belki de. Bu kadar isteyip de alamayacağı bir şey yok onun."
Alex, topu oyuna soktuğunda Aras pası aldı ve Doruk'a yolladı. Doruk yaptığı dribblingin ardından potayı bulmak istedi ama acele etmişti, Okan topu çalıp açık sahayı kullandı ve bomboş bir turnike imkanı buldu.
Bir de üstüne yüzünü Doruk'a çevirdi. Eliyle yerden biraz yukarıda kalan bir mesafeyi işaret ederek ona basketbolda küçüksün anlamına gelen işareti yaptı.
Bekir ayrı, annem ayrı, babam ayrı, kel abi apayrı çıldırmıştı.
Doruk kafasını iki yana sallayıp gülümsüyordu.
Sonra fark ettim ki ben de gülümsüyordum
Ve gerisi, tam bir görsel şölendi.
Yeniden oyun başladığında yine bir ikili sıkıştırmaya maruz kaldı. Kafasını kaldırıp potayı görmeyi denedi, babam kendi kendine "Şımarma," dedi. "Şımarma oğlum, pas ver. Sakin ol."
Doruk'un onu duyması mümkün değildi ama sanki duymuşçasına aynı saniye Aras'a pas çıkardı. Aras içeriye dalıp panyayı kullanarak iki sayılık bir isabet buldu. Bu gece Efes'in Türk oyuncuları belli ki çok konuşulacaktı.
Doruk, Aras'ı bir kez başıyla onayladı ama onunla el falan çakışmadı. Ondan haz etmediğini Bekir bana söylememiş olsaydı ikisi arasında bir problem olduğunu anlayamazdım. Kesinlikle oyuna yansımasına izin vermiyorlardı. İkisi de genç olmasına rağmen profesyonellikleri korumayı başarıyorlardı.
Doruk, kendisinin üzerine top sürerek hızla gelen Fenerbahçe oyuncusunun karşısında ayaklarını yere çivileyerek durdu. Fenerbahçe oyuncusu hızını alamayıp ona çarptığında sarsıntının etkisiyle Doruk kalçalarının üzerine düştü ama bu, rakibine hücum faul yaptırmış olduğu anlamına geliyordu. Hakem onların lehine düdüğünü çaldığında o oturduğu yerden hırsla bağırdı.
Galibiyete duyduğu istek mi daha fazlaydı yoksa benim onun dudaklarına yapışmaya dair duyduğum istek mi, bunu uzun uzun tartışabilirdik.
Ben henüz kendime gelememişken top oyuna sokulmuş, Fenerbahçe bire bir savunma yapmaya dönmüş ve Doruk, karşısında 1.98'lik rakibi olmasına rağmen onun gösterdiği elin üzerinden bir üçlük sallamıştı.
Bulduğu isabet skoru eşitlerken salonu da yıkıp geçti.
Fenerbahçe koçu Doruk'un üçlüğünün ardından mola alırken Doruk, havaya kaldırdığı yumruğunu göğsüne vura vura benchin olduğu kısma doğru koşmaya başladı. Tüm gürültüye rağmen ön sıralardaki herkes gayet net bir şekilde onun "I am better!" diye bağırdığını duymuş olmalıydı.
Ayaktaydım, kendimden geçmiştim, bu şekilde ıslık çalabildiğimi ben de yeni öğreniyordum, bağırmaktan dolayı boğazım acıyordu
Annem bana sıkı sıkı sarılmıştı. Utanmasam onun kucağına atlayacaktım.
"Aktif olarak dünyanın en iyi basketbolcusu." Bekir yanımda zıp zıp zıplıyordu. "Gayet de objektifim."
"Prime modunu açtı," dedi babam. "Durdurabilene aşk olsun."
"Allah Fenerbahçelilere merhamet etsin," dedi kel abi. "Çünkü o etmeyecek."
Yine de Fenerbahçelilere öyle demesek güzel olurdu. Ferdi ekran başında televizyonu kırmış olabilirdi de çünkü. Arkadaşım da çok üzülmesindi yani şimdi.
Koç, Doruk'u üçüncü çeyreğin sonuna kadar kenarda oturttu ama bu sefer gıcıklığından falan değildi. Eli yanan oyuncuyu soğutma amacı gütmüyordu, yalnızca onu son çeyreğe saklamak istiyordu. Yokluğunda Shaw, insanlara neden Shaw olduğunu hatırlattı. Bugün hiç ritmini bulamamış olmasına rağmen oyunu okuyup Alex'i boş buldu ve yaptığı asistin ardından takımını öne geçirdi. Kaçan şutunu savunmada top çalarak telafi etti ve takımının Fener'le başa baş bir şekilde dördüncü çeyreğe girmesini sağladı.
Dördüncü çeyrekte de Dorukhan Falay fırtınası esmeye devam etti. Doruk, bir teknik faul daha yese oyundan atılacağını bildiği için sert fauller yapmıyordu, hatta diğer oyuncularla çarpışmaktan bile kaçınmaya çalışıyordu ama mimikleriyle herkesi delirtmeyi başarıyordu.
"Fener koçu resmen Doruk biraz durulsun diye Okan'ı oyundan aldı," dedi annem
Babam büyük bir kahkaha atıp annemin başının üzerini öptüğünde keyifle "Hatun," dedi. "Anlıyorsun bu işlerden sen he."
"Ne sandın?" dedi annem, babamla flörtleşmeye başlayarak. Ben de Doruk'la flörtleşmek istiyordum. Soyunma odasına gidip onu bekleyemez miydim? Ona yakın olan kenardaki kadın hakemi bile kıskanıyordum şu an. En yakınında benim olmam gerekiyordu. Sımsıkı sarılmamız ve uzunca bir süre hiç ayrılmamamız gerekiyordu.
Okan'ın oyundan çıkması Doruk'un ateşini söndürmedi. 1.87'lik bir oyuncu smaç basmayı nasıl bu kadar kolay bir şeymiş gibi gösterebilirdi aklım almıyordu.
Bu gece sahada Dorukhan Falay resitali vardı
Kendisine yapılan faulden sonra iki tane daha serbest atış kullandı. Bu gece çizgiden hiç atış kaçırmamıştı.
Fenerbahçe bir pas hatası yüzünden açılan farkı eritebilecekken Efes'in bulduğu hızlı hücum sayısıyla beraber dağılarak girdi son yirmi beş saniyeye. Fark 2'ye inebilecekken Efes'in bulduğu üçlükle 8'e çıkınca kazanma ümitleri bir anda tükenmiş oldu. Son hücum öncesi Efes koçu, oyuncu değişikliği yaparak Doruk'a kenara gelmesini işaret etti.
"Alkışlatmak için yapıyor," dedi Bekir, ayağa kalkarken. Bugün kaç kez oturup kaç kez kalkmıştım bilmiyordum ama yine ayaktaydım. Hep birlikte ayaktaydık. Sadece biz de değildik üstelik, tüm salon ona ortaya koyduğu her alın teri için teşekkürünü bu şekilde ifade ediyordu.
O, tüm bu alkışlara hatta daha fazlasına layıktı. O bu dünyadaki her şeye layıktı.
23 sayı, 4 ribaund, 6 asist, 3 top çalma.
Euroleague'deki Türk derbisinin MVP'si Dorukhan Falay olmuştu.
Maçın bittiğini gösteren ses salonda yankılandığında koç, benchte sırtında bir havluyla oturan Doruk'un yanına kadar gidip onun elini sıktı. Doruk'un yüzündeki gülümseme aklımdan asla silinmeyecekti. Ayağa kalktığında bu maçın kahramanı değilmiş de küçük bir çocukmuş gibi koçuna sımsıkı sarılarak içimi sıcacık yaptı.
Kaptan Ömer Baysal, takımı ortaya toplayıp galibiyeti kutlarlarken yine ortaya Doruk'u çekmiş ve onun etrafında etten bir duvar olmalarını sağlamıştı. MVP kutlamalarına her zaman bayılacaktım.
Yönümü Alara ve Beril'e çevirdim. Yüzü düşmüş halde orada öylece oturmalarından aldığım zevk, paha biçilemezdi. Arkada onların da kadraja gireceği şekilde bu anın bir fotoğrafını çektim. Galerimde kesinlikle bulunması gereken bir kareydi bu.
Doruk, kutlamadan ayrıldıktan sonra gidip Fenerbahçe oyuncularının tek tek ellerini sıktı. İçlerinden biri Doruk'u tutup kulağına bir şeyler bile söyledi. Kendisi tecrübeli birine benziyordu ve onu tebrik ettiğini düşündürdü bana. Doruk, koç ve yardımcı antrenörlerle bile el sıkıştı. Yalnızca bir kişiyi es geçti. Ardından arkasını dönüp bizim bulunduğumuz tarafa doğru yürümeye başladı.
Kameraların onu çektiğini biliyor olmalıydı. Tüm gözler üzerindeydi, farkındaydı ama rahatsız olmamıştı. Babamın hizasına geldiğinde sahanın ortasında durdu. Kendi elinin tersini öptü, alnına koydu, ardından kalbine yaslayarak babama teşekkürlerini sundu.
Ona duyduğu saygıyı herkesin önünde bu şekilde belli etmesi, içimde sönmek bilmeyen alevi daha da harlarken bir de üstüne bana yine göz kırpınca olduğum yere yığılıp kalmaktan korktum.
"Aferin oğlum," dedi babam, Doruk'un onu duyup duymamasını umursamayarak. Öyle gaza gelmiş haldeydi ki düşünmüyordu, yalnızca konuşuyordu. "Aferin lan sana. Bu koltukları boş bırakan kim varsa veriyorsun hepsine cevabını. Neden orada olman gerektiğini kanıtlıyorsun herkese. Başarılarını en önden izlemeye devam etmezsem bana da Feyyaz Falez demesinler."
Falezlerin dilinden düşürmediği bu çocuk, ortaya koyduğu muhteşem performanstan sonra dünyanın dört bir yanındaki Euroleague seyircileri tarafından konuşulmaya başlanmıştı.
Twitter gündeminde gördüğüm hashtag, kalbimin hızını bir anda on beş katına çıkarttı.
#flyDorukfly
Çok geçmeden bunun nereden çıktığını anladım. Maçı sunan yabancı spiker, Doruk'un bulduğu alley-oop'tan sonra büyük bir kahkaha atmış, ardından "Dorukhan is not Falay, Dorukhan is the fly." demişti.
Bastığı smaçtan hemen sonra ise büyük bir keyifle "Fly Doruk Fly" diye bağırmıştı.
Hashtag'in altına Okan'ın küçüksün işaretiyle başlayıp Doruk'un raconlarıyla sonlanan ve arkası keko müzikleriyle dolup taşan bir sürü edit düşmüştü daha maç yeni bitmişken.
O geceki editlerin hız kesmeden devam edeceğini tahmin edebiliyordum ama ilerleyen saatlerde konunun değişeceğini bilmiyordum.
Çünkü ben Doruk'un maçtan sonra kendisine mikrofon uzatan, global bir spor kanalının spikeri olan kadına verdiği İngilizce röportajda "Bugün maçta çok değerli misafirlerim vardı. Kız arkadaşım Feza'yı ve ailesini ağırladım, geldikleri için çok teşekkür ederim. Bu galibiyeti izninizle onlara ithaf etmek istiyorum," diyeceğini tahmin bile edemezdim.
🔥🏀🔥
Biz MVP olduuuuk! Hem maçın hem gönüllerin MVP'si.
Yazmadım, izledim. Beşinci koltuk benimdi, tüm tribün de sizdiniz. Ayağa kalkalım mı? Alkışlamamız gerek çünkü.
Prime Dorukhan Falay, ünü globale yayılan Dorukhan Falay, hırslı Dorukhan Falay, Feza'nın erkek arkadaşı Dorukhan Falay. Fly Doruk Fly
Nasılsınız? Neler hissettiniz? Ne düşünüyorsunuz? Favori anınız neresiydi? Çabuk konuşalım çabukkk sizi çok özledim.
Minik bir etkinlik yapalım mı? Hangisinin kime olduğunu belirtmeden buraya iki cümle bırakın. Birisi Okan için birisi de Bekir için olsun. Okuyup okuyup güleceğimi hissediyorum.
#dörtçeyrek etiketinin altında tweetlerinizi bekliyor olacağım.
Teşekkürler ve mükemmel günler!
🌟
Instagram, twitter:
azraizguner
Parodiler:
dorukhanfalay
fey.falez
naz.aaslan
ERİDİMM...
YanıtlaSilYAV KADIN NELER YAZIYORSUN SEN ÇOK İYİİİ
YanıtlaSilOkan küçüksün işareti yapınca evde gülme krizine girdim aynen knk kendini anlatma bize şimdi
YanıtlaSilMükemmel bir bölümdüüü. Fly doruk fly. Ağzım kulaklarıma vararak okudum her bir satırı. Okana dehşet kin tuttum kuzeni ne ki o ne
YanıtlaSil*Kuzeni ne ki o ne olsun okanı kudurtuşu içimin yağları eridi sonra feyyaz faleze bakarak yaptığı işaret ve verdiği röportaj her bir yere ayrı kalbimi bıraktım ❣️
SilAğağğağğaa aynı duyguları yaşamışız çok iyi çok iyi
SilFLY FORUK FLY
YanıtlaSilBU GECE VE DAHA NİCELERİ DORUKHANIN GECESİ🫵🏻
YanıtlaSildorukhanın falezler için yaptığı jestler ve fezanın ailesinin ona bu kadar sahip çıkması beni mutluluktan ağlatacak ya
YanıtlaSilYine mükemmeldi feyyaz falez dorukhan ilişkisi 🤩 Okan nı yerin dibine soksak da kaybolsa keşke çekemediğinden çoçukla merhabalaşmadı bile salak dorukhan fly adım adım yüksele çıkarken en önde izleyeceğiz
YanıtlaSilAyyy noldu bir patladınız sanki boş Okan ve yaverleri 😌😌😌
YanıtlaSilBekircim ve Dorukcumu bir an önce yan yana izlemek istiyorum 😌✨✨
YanıtlaSilYan yana ve karşı karşıya ikisi de ayrı güzel olur
SilÇok güzel bölümdü ellerine sağlık yazarcım
YanıtlaSilSÜPERDİ O KADAR HEYECANLİYDİ Kİ
YanıtlaSilSen ner yazıyorsun be kadin muhteşem
YanıtlaSilOkani da var ya haysiyetsiz puşt
YanıtlaSilDorukhan Falay tekrardsn en iyisi olduğunu kanıtladı mükemmel bir çocuk ya buuu
YanıtlaSilFezanın annesinin tepkileriiiii yerim kadın seniii
YanıtlaSilDorukhanın Okanı yerin dibine gömmesini çok objektif bir şekilde beğendim , flyyy Falay
YanıtlaSilAllah herkese Dorukhan gibi birini nasip etsin inşallah😍😍
YanıtlaSilAminnnnn 🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻
Silbekonun 13 numarası tarık ve umuyorumki o yakışıklı diye bahsettiğinde odur yazarkuş (benim biberovic sevgisi) fbli biri olarak ilk kez efes kazansin diye hikayeyi sonuna kadar okudum resmen bu çocuğu yemek istiyorum
YanıtlaSilFLY DORUK FLY
YanıtlaSil#dorukhepuçsun
Yazarcım eline sağlık umarım finallerin iyi geçmiştir..😘
bu nasıl bir bölümdür mükemmel olmuş BA-YIL-DIK
YanıtlaSilEllerine sağlık yazarcım 💕💕💕 fly doruk fly 🏀
YanıtlaSilFly doruk fly 😍😍😍😍😍
YanıtlaSilKocam doruk kocammmmmmm 😍😍😍😍😍😍😍🤩😘😘😘😘😘😘
DORUKHAN İS NOT FALAY
YanıtlaSilDORUKHAN İS KOCAMMMMMMMMMMMMM
Cuma bölüm gelir mi yazarmısın ?????????????
YanıtlaSilBen evde çığlık çığlığa kitap okuyorum sen nasıl yazıyorsun bunları yaggggggg
YanıtlaSil"Arkana yaslan ve sadece izle bebeğim,bu gece benim gecem"
YanıtlaSilBurayı sadece ben mi beğendim burada sadece ben mi erdimmmmmm
Bende bayıldım
Silhepimiz eridikk...
SilBAYILDIIMM TEK KELİMEYLE BAYILDIM SANKİ ORADA MAÇI BEN İZLEDİM OFF
YanıtlaSilOKAN SEN NE SEREFSİZ BİR PEZEVENKMİŞSİN LAN NOLDU KAZANAMADIN MI??
YanıtlaSilDORUKHAN İS NOT FALAY FLY DORUKHAN FLY KOCAAAMMM
YanıtlaSilFLY DORUKK FLYY
YanıtlaSilBeril ve alaranın yüzü düştü ya ohh içimin yağları eridi resmenn
Sevgilin, sevdiğin ve seni seven kız sana kurban olsun Doruk sen de ona kurban ol aldhlsjs çoook gzüeldii🥰😍
Aşırı yakışıklı oyuncuları mı fezaa doruk duymasın😅
YanıtlaSilResmen soluksuz okudum nasıl bölümdü öyle yaaa tribümde oturuyormuş gibi geçti resmen
YanıtlaSilBekiirrr diye kafayı yiyecem
YanıtlaSilÖbür bölüm doruktn gelir mi ? Dolu koltukların nasıl hissetirdiklerini ondan okusak😇
YanıtlaSilYeni bölüm ne zaman?
YanıtlaSilBU KADAR TATLI OLMALARI YASAL DEĞİL
YanıtlaSilEzhel Alperen Şengüne Alpi diye bir şarkı yapmış. Bazı sözlerini bu maçtaki Dorukhana ithaf etmek istiyorum flyDoruk etiketiyle.
YanıtlaSil"Senin feriştayın gelse olamazsın ben" .......
"Ya biz varken Efeste hiç problem yok.
Aştığımız engele koyarız blok.
Yerimiz sahalar, yeriniz bench."
.......
"O kadar iyiyiz ki varlığımız ayıp."
.....
"Diyolar ulan acaba istiyorlar yapama.
İstiyolar bu gece bit, yarınlara çıkama.
İstiyolar içten içe düşüşünü
Hakkında konuşulur, çekişilir düşünülür
Bükülmez bilek, çökemeyiz biz veririz lesson"
Alperen Şengüne Ezhel Alpi diye bir şarkı yapmış. Bazı kısımları bana tabi ki Doruk ve bu maçı hatırlattı yazmak istedim.
YanıtlaSil"Kazanılır her battle, tüm bu koca yer ghetto
Senin feriştahın gelse olamazsın ben,"
"Ya, biz varken Efeste hiç problem yok
Aştığımız engele koyarız blok
Yerimiz sahalar, yeriniz bench"